AŞK ve BEYİN

Beynin bazı bölümleri aşk’ ın başlatılması, ilişkinin ilerlemesi ve karşılıklı olarak doyum noktasına ulaşmasında farklı derecelerde rol almaktadır. Beynin dış yüzeyi insanların duygusal ve cinsel anlamda yaşadıklarını depolar. Beynimizin ön bölümü ise birçok görevinin yanında nasıl ilişki kuracağımızı, kişisel seçimlerimizin neler olduğunu öğrenme görevini üstlenmiştir. Beyinde yer alan ve bazal ganglion olarak adlandırılan bir başka bölüm ise karşı cinsle bir ilişkiyi ya da   cinsel işlevi   başlatmada   uyarıcı  rol oynamaktadır.

İnsan beyninde ilk çağlardan bu yana yer alan limbik sistem ise; beş duyumuz olan görme, işitme, tat alma, koklama ve dokunma ile bazı hislerin edinilmesinde görev üstlenmektedir. Beynin bir diğer bölümü olan ve insan vücudundaki bazı hormonların salgılanmasını sağlayan hipotalamus bezi ise; erkeklerde testesteron ve dopamin, kadınlarda ise östrojen ve seratonin hormonlarının salgılanmasıyla karşı cinsle olan ilişkileri yönlendirmektedir. İnsan vücudunda  salgılanan hormonlardan testesteron, östrojen, melatonin, tiroid bezi hormonları, progesteron ve prolaktin hormonlarının kan düzeyinde yükselmesi cinsel çekimi kuvvetlendirmektedir. Öte yandan, seratonin, dopamin ve GABA olarak adlandırılan hormonların kanda düzeylerinin düşmesi ise cinsel eylem isteğini azaltmaktadır. İçinde yetişilen aile ortamı, insan kişiliğinin dinamikleri ve sosyo-kültürel hayat da aşk yaşantısına yön vermektedir. Örneğin; anne-babanın aşırı baskıcı ve kısıtlayıcı tutumu, çocuğun karşı cinsiyette olan ebeveynle olan olumsuz ilişkisi, aile içi fiziksel-duygusal hatta cinsel istismar çocukların ilerideki aşk yaşantılarını olumsuz etkilemektedir. Bu ve benzer durumlarda kişilerde travma sonrası stres bozuklukları, disosiyatif bozukluklar, kaygı bozuklukları ve depresyon oluşabilir. Yaşanılan bazı fiziksel hastalıklar ve yaşlanma da karşı cinsle ilişkileri olumsuz etkileyebilir. Yaşın ilerlemesi bazı kişilerde yetersizlik ve değersizlik duyguları oluşturabildiği gibi, bazı kişilerde özgüvenle beraber kendini gerçekleştirmiş olmaktan duyulan mutluluk duygusu olarak da ortaya çıkabilir. Bu farklılaşma kişilerin geçmiş yaşantılarını ne şekilde geçirmiş oldukları ile ilişkilidir. Mevsimler de insanların aşk hayatında rol oynar. Özellikle ilkbahar ve yaz aylarında güneş ışınlarının insanların hormonal sistemine etkileri aşkın daha yoğun hissedilmesine yol açar. Tıpkı doğa gibi insan vücudu da uyanıp canlanmak ister. ‘Melanosit’ denen vücuda renk veren hücreler ilkbahar ve yaz aylarında artmaktadır.

Uzm. Psk. Neşe Coşkun Özyavru