ÇOCUKLARDA OKUL KORKUSU ve ÖNERİLER (Röportaj)
-Sizin de bir oğlunuz var. Peki siz kendi oğlunuzu yetiştirirken yanlış yapmıyor musunuz?
-Yapıyorum tabii. Hem de birçok kez. Ama çok şükür geriye dönülmez bir şey gerçekleşmedi yani pişman olunacak birşey. Önemli olan çocuğu bebekliğinden itibaren anlayabilmek ve ihtiyaçlarını doğru algılamaktır.
-Çocuk sahibi olmak zordur. Çocuk büyüdükçe bu zorluk fazlalaşıyor mu?
-Çocuk sahibi olmak aslında çocuğun yaşı büyüdükçe zorlaşmıyor, eğer siz doğduğu andan itibaren bir şeyleri hep doğru götürdü iseniz hiçbir zaman hiçbir şey zorlaşmıyor. Ama eğer o büyürken siz bocaladı iseniz durum ortaya zorluk olarak çıkıyor. Tamam da, herkes bocalayabilir. Tabii. O yüzden uyarıyoruz. Doğru bilinen yanlışları anlatıyoruz. Çocuğunuzla küçüklüğünden itibaren iyi bir ilişki kurmanız çok önemli. Yoksa ergenlik çağına geldiğinde sizin eğitemediğiniz, sizden apayrı büyüyen ve kendine ait fikirleri çevrenin etkisiyle oluşmuş bir canlıyla muhatap olmaya başlıyorsunuz. Nedir bu işin formülü? Büyütme tekniğinin ideali nedir? Öncelikle anne babanın, çocuk dünyaya gelmeden önce yeni gelene hazır hissetmesi önemlidir. Zaten Türkiye’de bu söylediğim çoğunluğun derdi. Daha anne-baba kendi evliliklerini hissetmeden çocuk sahibi oluyorlar. O zaman da iş birazcık ters başlamış oluyor. Çocuk sahibi olmanın bir emekliliği de yok bir taraftan, istifası mümkün değil.
- Çocuğuna düşkün aile küçüğün fizyolojik sağlığını bir şekilde hallediyor. Ya ruh sağlığı?
-Bakın bu soru çok önemli. Bebeklerin, çocukların ruhsal durumu olmadığını zannediyoruz. Çocuktur hissetmez, bebektir görmez gibi. Oysa bu kanı çok yanlıştır. Önce bunu algılamamız gerekiyor ve buna göre sorun çıkmaması için davranışlarımızı belirlememiz lazım. Bebekler anne karnından itibaren ruhsal süreçlerin hepsini yaşıyor. Bebekler de depresyon geçirebilir örneğin. O yüzden davranışların dozunu iyi ayarlamak gerekir. Gelelim okul dönemine. Aslında ‘7 çok geç’ diyoruz ama hayatlarında eğitimle ancak bu yaşta tanışmış çocukların oranı çok daha fazla. Evet. Hayatında kreş görmemiş bir çocuğu düşünün. Yaşıtları yerine büyüklerle yaşamış, evin efendisi konumunda, istediği anda yatan istediği anda kalkan bir küçükten bahsediyoruz. Günün birinde onu okula götürüp disiplin altına sokmaya çalışıyoruz. Ve bu mutlaka bir travmaya neden oluyor. Sadece şehirde değil kırsal bölgede de durum aynı. Böylece okul korkusu başlıyor. Çocukların ruh sağlığı konu olduğunda acil olmayan durum yoktur ve okul korkusu da acil bir durumdur. Diğer tıp dallarına göre nasıl intihar acilse okul korkusu da bizim için en acil durumdur.
-Neden bu kadar acil?
-Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de okul korkusu gibi basit bir nedenle eğitim hayatı sönmüş ve okula gidememiş önemli bir grup var. Ayrıca şimdilerin moda hastalığı paniğin altında da bu sebebin etkisi büyüktür. Okul korkusunun altında yatan nedenin çok iyi araştırılması önemlidir.
-Sebepleri nedir okul korkusunun?
- Öncelikle okul korkusu bizim kıymetli çocuklar dediğimiz grupta daha yoğun olarak görülüyor. Herkesin çocuğu kıymetlidir diyeceksiniz, o ayrı. Benim bahsettiklerim başka. Örneğin Anadolu’da birçok kız çocuğun ardından gelen erkek çocuk ya da prematüre doğmuş, ölümden dönmüş bebek. Hatta büyük tedaviler sonucu elde edilen bebekleri de bu kategoriye sokabiliriz. Bu çocukların okul korkularının altında aslında ailelerin kendi sorunları yatıyor. Yani aile bir taraftan çocuğunu okula göndermek istiyor bir taraftan da acaba orada ona bir şey olur mu diye endişeleniyor. Bu endişe de çocuğa yansıyor. Örneğin çocuklar okul ortamından korkmazlar, eve döndüklerinde güvendikleri aile ortamını kaybedip kaybetmeyeceklerinden endişelenirler.
Çocuk ‘Eve döndüğümde ya evde babam ya da annem yoksa’ diye mi düşünür?
Evet. Örneğin siz telefonda konuşurken arkadaşınıza `Gripten neredeyse ölüyordum` dersiniz. Bu normal karşılanabilir ama çocuk için değil. O `Eyvah annem gripten ölecek` diye düşünüyor. Evi bırakıp gitmek istemiyor. Karnı ağrıyor, ateşi çıkıyor, midesi bulanıyor. Bütün bunlar gerçekten de oluyor aslında, yalan söylemiyor yani. Kaygı duyduğunun belirtileri bunlar. Bir örnek daha vereyim, çocuğuyla benimle görüşmeye gelen annelerde de aynı şeyi yaşıyorum. `Hadi bakalım` diyorum küçüğe `Sen dışarıda oyna, biz annenle konuşacağız.` Çocuk tam dışarıya yönelmişken anne `İyi ama o bensiz durmaz ki` deyiveriyor. Bunu dediği anda çocuk geri dönüyor ya da gitmemek için ağlıyor. Kaygı aileden geliyor aslında.
-Peki okula gitmekten kaygı duyan bir çocuğa nasıl davranmak doğru?
-Gitmek istemeyeni mutlaka göndermek gerekiyor. Tabii arka sırada gidip oturmayı kastetmiyorum, tek başına gitmesinden bahsediyorum. Çünkü en büyük hata `Tamam gitmesin bir hafta evde kalsın sonra bakarız` demek. İsterse bahçede otursun, derse girmesin ama mutlaka evden uzaklaşıp okul yoluna girmeli. Bu korku sadece ilk sınıfta ortaya çıkmaz, daha ileriki yaşlarda da görülebilir. O yüzden mutlaka kararlı davranmalı. Yaş büyüdükçe işin tedavisi zordur.
-Günümüzdeki çocuklar ders çalışma açısından da biraz şanssız gibi geliyor bana. Ne dersiniz? Sanki çocukluklarını yaşayamıyorlar gibi.
-Kesinlikle. Çok acıyorum ben bu çocuklara. Öncelikle okul seçimleri sadece moda kavramı üzerine kurulu olabiliyor. Tabii sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelerden bahsediyorum. İyi öğretmen değil iyi okul arıyorlar. Her koşulu iyi okul sizin çocuğunuza iyi olacak diye bir şey yok ki. Örneğin bazı okul vardır bütün kriterler başarılı olmak üzerinedir. Ama bu sizin çocuğunuzu mutsuz eder.
-İyi de Türkiye`de eğitim sistemi başarılı olmak üzerine kurulu.
-Kabul ediyorum ama bazı çocuk ders çalışarak, kimi sosyal aktivitelerle mutlu olabilir. Herkese göre değişen bir durum bu. İşte o yüzden okul öncesi eğitim çok önemli. Orada çocuğu yönlendirmek mümkün olabilir.Örneğin çocuk kendisi için hiç uygun olmayan bir maraton okuluna sabahları çok erken, 6- 7 gibi kalkarak gidiyor. Halbuki bir saat daha uyku o kadar önemli ki. Uzun bir yolculuktan sonra okula varıyor. Zaten mesafe uzak olduğu için yolda yoruluyor. Okula yorgun başlıyor. 8- 9 saat ders görüyor. Dört, dört buçuk gibi okuldan çıkıyor ve evin yolunu tutuyor. İlkokul dönemi çocuklarının en geç dokuzda yatması gerekir. Hadi biraz daha tolerans gösterin on olsun. Kendine kalan 4- 5 saatte bu çocuk ne yapacak? Tuvalete gidecek, dişini fırçalayacak, banyo yapacak, yemek yiyecek, dinlenecek, oyun oynayacak, ödev yapacak ve mümkünse ailesiyle vakit geçirecek. Nasıl yapabilir ki bunu? Öyle bir şansı yok. Mutlaka bir yanı açık kalıyor. Ayrıca verilen ödevler de var tabii. O da ayrı bir tartışma konusu. Mevcut yasaya göre aslında ödev vermek yasak. Biliyor muydunuz?
-Bu verilenler nedir peki?
-Devlet okullarında sınıflar çok kalabalık olduğu için, öğretmenler müfredatı tamamlayabilmek için ders veriyorlar. Özel okulların neden ödev verdiğini anlayamıyorum. O gün sınıfta yapılanın tekrar edilmesi yeterlidir aslında yeni ödev verilmesi çocuk için hiç de uygun değil. Tabii teknolojinin getirdiği birtakım şansızlıklar da var. Ben küçükken öğretmenin bu paragrafın aynısını yaz dediğinde itiraz etmez yazardım. Şimdikiler `Ne gerek var fotokopi çekelim` diyor. O yüzden ödevleri de çağa uydurmak gerek. Ailelere de iş düşüyor aslında ödev konusunda. Tabii. Ben ne aileler bilirim, sabahın köründe kalkıp çocuğunun ödevini yapan, çocuğunun çantasını hazırlayan. Çocuk o zaman ne düşünüyor biliyor musunuz? `Bu ödev ve çanta hazırlama işi annemin sorumluluğunda.` Anne diyor ki `eğer ödevlerini yaparsan ben de sana şunu yaparım.` O zaman çocuk annesini mutlu etmek için ödevi yapıyor sorumluluk olduğu için değil.
-Okul korkusu olan bir çocuğa sahip ailelere önerileriniz nelerdir?
-Çocuğun okula gitmesi konusunda ailenin tüm bireyleri olarak kararlı ve ısrarlı olun. Gitmemesi halinde sınıf içindeki grup çalışmalarında aksaklıklar olacağını anlatın. Kararlılığınızı sözel olduğu kadar beden diliyle de çocuğa yansıtın. En ufak bir tereddüt fobiyi tetikleyen bir uyarıcı niteliği taşır.
Doğrudan onu üzen bir şey olup olmadığını sorun. Size yalnızca kendini hasta hissettiğini ve okulda hoşuna gitmeyenlere ilişkin aklına hiçbir şey gelmediğini söyleyebilir. Siz yine de bu konuda onunla görüşün. Okul yaşamının temel boyutları hakkında konuşun. Örneğin; arkadaşlar, sınıf çalışması, oyunlar, oyun alanındaki etkinlikler, okul yemekleri, okul tuvaletleri ve öğretmeni.
Davranışlarındaki herhangi bir değişikliği ayırt etmeye çalışın. Dikkatli düşündüğünüz zaman bazı yönlerden davranışlarında bir değişiklik olduğunu fark edebilirsiniz. Örneğin belli bir arkadaşı hakkında artık hiç konuşmaması ya da öğretmeniyle ilgili yalnızca olumsuz yorumlar yapması gibi. Bu sizi sorunun kaynağına götürebilir.
Sınıf öğretmeniyle görüşün. Çocuğunuzun sınıf öğretmeni, okuldaki gelişimine ilişkin en iyi bilgi kaynağıdır. Ona kaygılarınızı açıklayın ve onun gözlemlerini, düşüncelerini dinleyin. Bu aynı zamanda öğretmenin dikkatinin, önceden farkında olmadığı bir noktaya, çocuğunuzun mutlu olmayışına çekilmesini sağlayabilir.
Gerekli gördüğünüz yerde değişiklik yapın. Sorun bazen kolaylıkla çözülebilir. Örneğin; sınıf içinde grup değişikliği ya da sınıf öğretmeninin birkaç gün ek yardımda bulunması; çocuğunuzun biraz yatışması, sorunun çözülmesi için yeterli olabilir. Bunun gibi elverişli bir çözüm varsa, en yakın zamanda uygulamaya çalışın.
Çocuğunuzun düzenli olarak okula gitmesini sağlayın. Sorun ne olursa olsun ya da sorunu çözmeniz ne kadar uzun sürerse sürsün, çocuğun okula düzenli olarak gitmesi çok önemlidir. Ne kadar uzun süre okula devamsızlık yaparsa, yeniden düzenli olarak gitmeye başlaması o kadar zorlaşacaktır. Her şeyin yolunda gideceği konusunda her zaman ona güven vererek, ağlayacakmış gibi görünse bile yine de onu okula götürün.
Çocuğun okul fobisini tetikleyen etken evdeki sorunlardan kaynaklanıyorsa, bu sorunları çözmeye çalışın. Çocuk öncelikli olarak huzurlu bir ev ortamına gerek duyar. Sağlıklı gelişim ve eğitim ancak böyle bir ortamda olanaklıdır.
Bağımlı olduğu ebeveyn yerine okula diğer ebeveynin götürmesini ya da okul servisiyle gitmesini sağlayın.