SPORCULARIN YAŞAMINDAKİ STRES VE BAŞ ETME YOLLARI
Spor; ağırlıklı olarak motor becerilerin kullanılması sonucu uygulanan bir faaliyettir. Ancak sportif başarının altında kişinin motor yeteneklerinden daha fazlası yatmaktadır. Bedensel performans; ancak zihinsel ve psikolojik performans ile birleştiğinde başarılı sonuçlar verir.
Sporcu olmak her zaman dayanıklı olmayı, kazanmaya da kaybetmeye de her an hazır olmayı gerekli kılar. Bir sporcunun fiziksel ve psikolojik olarak her an hazır olma durumu sporcu üzerinde yoğun bir stres algısı oluşturur.
Sporcunun mükemmeli yapma isteği ve kazanmaya koşullanması tek başına bile stres kaynağı iken bu stresi arttıran başka etmenler de vardır. Örneğin;
Rakibin gücü hakkında duyulan kaygı
Daha önce favori olma
Seyircilerin etkisi
Basın ve yayın kuruluşlarının etkisi
Müsabakanın önemi
Kendine güven azlığı
Müsabakaya yakın veya kronik seyreden kişisel problemler
Motivasyonel problemler
Yaşamın her alanında olan ve insanlara sıkıntı duygularının yanında enerji de veren stres ve kaygı duygusu sporcuların sürekli maruz kaldıkları bir durumdur. Bir çok sporcu psikolojik gerilimin yüksek olduğu durumlarda meydana gelen gerilimi azaltmak ve rahatlamak için kendilerine göre stresle baş etme yöntemleri geliştirmiştir. Örneğin; bazı sporcular kendilerine şans getirdiğini düşündüğü rutin davranışlar sergiler ya da diğer bazıları belli bir eşya veya rengi üzerlerinde taşıyarak şansın da yanında olacağına inanırlar. Bu alışkanlıklar bir şekilde aksadığında ise öz-güven problemi yaşayabilirler.
Stres kavramını ilk olarak ortaya atan Hans Selye stresi, organizmanın her türlü değişmeye yaygın tepkisi olarak tanımlamıştır. Selye’nin çok benimsenen bu tanımına göre stres “Memnuniyet verici olup olmadığına bakılmaksızın her türlü isteme bedenin uyum sağlamak için gösterdiği yaygın tepkidir.” Selye’nin tanımında, stres tepkisinin uyanmasında hem memnuniyet verici hem de sıkıntılı oluşumların etkili olduğu işaret edilmektedir. İnsan bedeni genel olarak, zevkli ve zararlı olaylar arasındaki farkı ayırt edemez. Her iki durumda da beden işlevini yerine getirmektedir. Bu nedenle hem memnuniyet verici hem de olumsuz uyaranlar altında bedenin gösterdiği stres tepkisi aynıdır.
Stres yaşantısının bir işareti de bizde stres yaratan durumu önemsediğimiz ya da yaşamımızda bir yeri olduğunun göstergesidir. Hiç önemsenmeyen bir durum ya da olay, kişi üzerinde stres yaratmayı hemen hemen başaramaz. Bir sporcu için kazanmanın önemli olduğu bir müsabakada optimal bir stres yaşaması sporcunun daha yüksek bir performans sergilemesine yol açar. Yoğun bir stres yaşaması ya da hiçbir kaygı ve stres duygusu yaşamaması daha düşük bir performans göstermesine yol açabilir. Bu nedenle stres bir sporcunun her an hayatında olan ve kontrol edilebildiği sürece işlevsel bir hale de dönüştürülmüş bir olgudur. (Yerkes-Dodson Yasası)
Sporda düşünme eylemden önce gelir. Bu nedenle bir sporcunun spor psikolojisi ile ilgili gerekli bilgilerle donatılması; sporcunun fiziksel performansını geliştirmesine ek olarak yerine getirmesini gerektiren bir ikinci görevidir.
Sporcu gerçek müsabakadan önce hem eylemsel hem de zihinsel olarak her anı yaşamalı ve karşılaşabileceği her duruma önceden hazırlıklı olarak savunma stratejilerini geliştirebilmelidir. Yani antreman yapmak yalnızca fiziksel anlamda hazır olmak değil, psikolojik ve zihinsel anlamda da hazır olmaktır. Psikolojik kararlılık ve stres yaratan durumlara karşı dayanıklı olma öğretilebilir bir süreçtir.
Müsabakayı kazanmak bir sonuçtur. Ancak yaşamda sonuçların önemi; gösterdiğimiz çaba, sergilediğimiz azim ve özveri ile de ilişkilidir. Bu nedenle sporcunun hedefleri, kazanmak gibi çok genel bir çerçeve yerine performans düzeyini arttırmaya yönelik kademeli bir sistem olmalıdır. Başarı bu hedeflerin gerçekleşip gerçekleşmediğiyle ölçülmelidir.
Hedefler ulaşıldıkça kademeli olarak yükseltilebilir. Hedefler sadece yarışmalar için değil, antremanlar için de belirlenmelidir. Sporcu yarışmadan daha uzun bir süreyi antremanlara ayırmaktadır. Hedeflerin yazıya dökülecek kadar net belirlenmesi ve sporcu tarafından sürekli okunarak tekrar edilmesi yararlı olur.
Başarının altın anahtarından biri de motivasyon duygusudur. Bir sporcunun içindeki motivasyonu oluşturmak kolaydır. Asıl zor olan bu motivasyonu sürekli kılabilmektir. Bu sürekliliği sağlama ancak gerçekçi bir antrenörün görevi olacaktır.
İyi bir antrenör saha ve proses adamıdır. En azından işini iyi bilen ve çoğu kere de eskiden o işi fiilen yapmış kişidir. Yönlendirdiği sporcularla beraber çalışır, el ele yürür ve yönlendirdiği kişinin bağlılığını, moral ve motivasyonunu ya da takıma olan bağlılığını, uyguladığı spor dalı ile ilgili becerilerini geliştirir. Antrenör hem hedef, uygulanan spor dalı, sporun yapılma tarzı ve uyulması gereken süreçleri netleştirir ve tekrar tekrar açıklarken hem de davranışsal boyutta nelerin nasıl yapılacağını öğretir. Birlikte çalışır. Yönlendirdiği kişinin sorularını cevaplar. Ona yeni ufuklar açar ve bir vizyon kazandırır. Antrenörlük; kararları kendi veren fakat yönlendirdiği kişilerin görüş ve fikirlerini alan daha sonra da olması gerekeni yani; kendi kararını satan, ikna eden katılımcı ve öğretici bir tarzın ismidir.
Antrenörlük yapmak, hem iletişim ve destek görevini layıkıyla yapmayı hem de görev ile ilgili hedef koyma, tekniği anlatma gibi direktifleri kapsadığı için dört dörtlük bir koçluk anlayışını ve tutumunu gerektirir.
Sporcular ve antrenörleri tek rakibin müsabakada karşı tarafta olanlar olduğunu düşünmemelidir. Çoğunlukla en büyük rakip kendi içimizdeki bilmediğimiz ya da kontrol edemediğimiz taraflarımızdır. Kontrol altına alınmayan veya yadsınan kaygılar, korkular ve stres yaşantıları, biz onları görmezden geldiğimiz için bizi kolayca yenebilirler. Sporcuların mesleki anlamda içgörü kazanabilmeleri için uygulanan bazı yöntem ve teknikler vardır. Örneğin; psikofizik alıştırmaları, galvanik deri tepkisinin ölçümü ile bunu kontrol altına almayı öğrenme, elektromyografi, biyofeedback, sibervizyon gibi.
İnsanların derinliğini oluşturan duygular bir sporcu için çok önemlidir. Duygular bir sporcunun motiv nesnesi olabileceği gibi gizli bir rakibi haline de dönüşübilir. Duygular sözle anlatılması güç olan ve coşku, sevinç, neşe, kızgınlık, öfke, hiddet, endişe, korku gibi isimlerle anılan yaşantıları kapsar. Duyguların bilinçli olarak yönetilebilmesi için antreman planlaması sırasında ele alınması gerekir. Duyguların kontrol altına alınmasından kasıt onların bastırılması değildir. Çünkü duygular deneyim ve öğrenme süreçlerinin kontrolü altındadır. Duygularını tanımayan ve yönetemeyen sporcu sahip olduğu gerçek performans düzeyini sergileyemez.
Stresle başa çıkarken uygulanan bireysel, zihinsel, davranışlar yöntemler mevcuttur. Başa çıkma stratejisi, bireyin kalıtımla getirdiği güçleri, biyolojik yapısı, psikolojik enerjisi, eğitimi, kişilik yapısı, becerileri, çevresel kaynakları ve karşılaşılan stresin türüne bağlı olarak değişir.
Stresin olumlu yönleri de olmasına rağmen genellikle, olumsuz yönleri ele alınmaktadır. Stres hayatın özünde vardır ve hayata dinamizm getirir. Bir sporcunun yaşamındaki stres eğer olumlu yönlendirilebilirse motivasyonu arttırabilir. Önemli olan bireyin stressiz bir hayat yaşaması değil, stres kaynaklarını kendisine zarar vermeyecek ve motivasyonunu, başarısını arttıracak biçimde yönlendirebilmesi;yani stresi yönetebilmesidir.
Neşe Coşkun ÖZYAVRU
Uzman Klinik Psikolog